Ezidiler ve Ezidilik: Sırlı Din, Talihsiz Halk

REVAN
13 min readDec 25, 2021

Başlamadan evvel bu yazının bir de video versiyonunun olduğunu belirtmek istiyorum. Linkini şuraya bırakmış olalım: https://youtu.be/N9s_x-1FLow

Radikal bir İslami örgüt olan IŞİD’in gücünün doruğuna çıkması ve bölge halklarına karşı yok edici tavırlar sergilemesi dünya medyasının dikkatini çekti. Özellikle bu bölge halkalarından biri olan ve belki de en eşsiz halkı olan Ezidilere karşı yaptığı yıkımlar ve kıyımlar dünyada büyük yankı uyandırmış ve herkesin şu soruyu sormasına neden olmuştur: Kim bu Ezidiler? ve Ezidilik nedir? Bu andan sonra herkesin dikkati adeta kendi içinde bir sır olan Ezidilik inancına çevrilmiştir. Yabancı ve yerli medyada bu halk çokça konuşulmuş, hakkında belgeseller ve dokümanlar hazırlanmıştır. Peki gerçekten Ezidiler kimdir?

Ezidiler, veya bilinen isimleriyle Tavus Kuşu Meleğinin Halkı, Ortadoğu halkları içerisindeki en gizemli halktır. Tarih boyunca sürekli dışlanmış, ezilmiş ve defalarca kıyıma maruz kalmış olsalar bile kendi kimliklerini bir şekilde geleceğe aktarmayı başarmışlardır. Ortadoğu bir etnik kimlikler denizidir ve böyle bir bölgede bu denli bir azimle kimliklerini, kültürlerini ve dinlerini muhafaza etmeye çalışmaları, dinler tarihi çalışmaları yapan araştırmacıları bu halkı incelemeye ve araştırmaya sevk etmiştir.

Ezidiler, bu muhafaza mücadelesini verirken nüfuslarının çok az olması nedeniyle çatışmalardan zararlı ayrılmış ve her kıyımda biraz daha güç kaybetmiştir. Buna benzer durumlar dünya tarihinde ve özellikle dinler tarihinde yalnızca birkaç defa görülmüştür. Mesela Yahudiler benzer saldırılara ve sürgünlere maruz kalmış ve defalarca bölgelerinden sürülmelerine ve soykırımlara uğramalarına rağmen bir şekilde kendi içlerindeki dayanışma ile kaybolmaktan ve yok olmaktan kurtulmuşlardır. Başka bir örneğe baktığımızda ise, Hristiyanlık dininin içinden çıkmış olan Yehova Şahitleri de inanç farklılıklarından dolayı dışlanmaya maruz kalmışlardır. Hatta Nazi rejimi tarafından katledildiklerinde geleneksel Hristiyan inancına sahip mezhepler bile bu kıyıma sessiz kalmıştır.

Ezidiler, etnik aidiyet bakımından Kürt olarak kabul edilir ya da daha da açmak gerekirse Ezidiler, bir Kuzey lehçesi olan Kurmanci lehçesi konuşan Kürtlerdir. Bu bakımdan başka lehçeleri konuşan Kürtlerden ayrıldıkları gibi Kurmanci konuşan halkın da çok küçük bir bölümünü oluşturmaktadırlar. Bununla beraber bazı Ezidiler’in kendilerini Kürtlerden de ayrı gördüklerini belirtmek gerekir. Zira Kürtlerin çok büyük çoğunluğunun Sünni Müslüman olmaları Ezidiler ile aralarının açılmasına neden olmuş ve ortak paydalarda buluşmalarına engel olmuştur diyebiliriz.

Ezidiler yaşadıkları kıyımları ve dışlanmaları yalnızca kendi milletlerinden olmayan yabancılardan değil aynı zamanda kendileri gibi Kürt olan ve kendileriyle aynı dili konuşan Sünni Kürtlerden de görmüşlerdir. Bu sebeple Ezidiler uzun zaman boyunca Kürtler arasında hor görülen bir azınlık olmuştur ve adeta Hindistan’daki kast dışı bırakılan Paryalar gibi muamele görmüşlerdir. Bu durumun en başlıca sebebi Ezidilerin Tavus Kuşu Meleği inancıdır. Müslüman mollalar camilerde onları Şeytan’a tapmakla suçladıkça halkı bu yönde etkilemiş ve Ezidiler kendi halkı olan Kürtlerin içerisinde Şeytan’a Tapanlar olarak damgalanmışlardır. Bu dışlayıcı söylemler arttıkça Ezidiler ait oldukları yeri belirlemekte zorlanmışlardır.

Ezidilerin Şeytan’a taptıkları söylemi her ne kadar geçersiz olsa da bu durumu daha da zorlaştıran başka bir etken daha vardır. Bu etken Ezidiler’in gökten gelen ilahi bir Kutsal Kitaplarının olmamasıdır. Bu nedenle Müslüman camia içerisinde Ehli Kitap sıfatı kazanamamışlardır. Kuran, Ehli Kitap olarak gördüğü Hristiyanları ve Yahudileri bir şekilde koruma altına almıştır. Hatta Ehli Kitabın yanında Zerdüştilere de bir yer ayırmıştır. Ehli Kitap vergisini verdiği sürece canları ve malları güvence altına alınmıştır. Ezidiler’in bu güvenceye sahip olmaması yüzyıllar boyunca canları ve malları helalmiş gibi davranılmasına neden olmuştur.

Ezidilik, 12. yüzyılda Kuzey Irak’ın küçük bir bölgesi olan Şeykhan bölgesinde Şeyh Adi öncülüğünde kurulmuş bir inançlar bütünüdür. Kurulduğu günden itibaren bölgedeki Kürt kabileleri arasında çok hızlı bir şekilde yayılım göstermiştir. Ancak bu hızlı ilerleme ve yayılma Semavi dine mensup olan Müslüman komşularını oldukça rahatsız etmiştir. Ezidilik inancı temelde Melek Tavus inancı etrafında şekillenmiştir. Ancak Ezidiler aslında tek bir omnipotent tanrıya inanırlar. Buna kendi dillerinde Xwede dedikleri gibi yer yer İslami bir kullanımla Allah demektedirler. Bu inanca göre Xwede ya da Allah evrenin yaratıcısıdır. O iyidir, affedicidir ve yarattıklarına karşı da merhamet sahibidir. Ancak bu tek Tanrı kendi kimliğini üçlü formda bize sunmaktadır. Bunlar Melek Tavus, Sultan Ezi ve Şeyh Adi’dir. Tanrı dünyayı yarattıktan sonra bunun yönetimini yedi meleğe devretmiştir ve bu meleklerin başı da Melek Tavus’tur.

İslami anlatımda Allah, Adem’i yaratır ve yarattıktan sonra tüm meleklerin ve cinlerin Adem’e secde etmesini emreder. Ancak İblis bu emre uymaz ve Adem’e secde etmeyi reddeder. Bunun üzerine Allah onu cenetten kovar ve onu lanetler. Bu anlatım benzer şekilde Ezidilik inancında da kendine yer edinmiştir ancak birtakım farklılıklar vardır. Yapılan iki rivayetin ilkinde Melek Tavus, Adem’e secde etmez ama daha sonradan Allah onu affeder. İkinci rivayete göre Allah, Adem’i yaratmadan çok önce Meleklerinden kendisinden başka hiçbir şeye secde etmemelerini ister. Ardından Adem’i yaratıp ve meleklerinden Adem’e secde etmelerini istediğinde Azazil denen melek bu emre karşı çıkar ve Allah’a Adem’i yaratmadan çok zaman önce kendilerinden istediği şeyi hatırlatır. Allah’ın kendisinden daha önce istediği şeye uyarak Allah’tan başkasına secde etmeyeceğini söyler ve dolayısıyla da Adem’e secde etmez. Bunun üzerine Allah, Azazil’i zekasından ötürü kutlar ve onu Meleklerin Tavus’u yapar.

Bütün bu Ezidi anlatımlarının temelde Adem ile ilgili anlatılan mantık sorunsalını çözmeye yönelik olduğu söylenebilir. Bütün Semavi dinlerde Tanrı’nın kendisinden başkasına tapmak en büyük günahlardandır ve şirktir. Ancak Allah, meleklerinden Adem’e secde etmelerini istediğinde bir şekilde Allah’tan başka bir şeye secde etmelerini istemiş olur ve bu da tek tanrıya secde etmenin mantığına aykırıdır. Ezidilik inancındaki bu farklı anlatım elbetteki komşuları olan Müslümanları ve Hristiyanları oldukça kızdırmıştır çünkü Müslüman anlatımında Ezidilerin Melek Tavus dedikleri varlık aslında İblis’tir ve Hristiyan anlatımında bu varlık düşmüş bir melek olan Lucifer’dir. Semavi dinlerdeki anlatımlar İblis’in Tanrı’ya itaat etmemesi ve bunu da kibrinden dolayı yapmış olduğu mesajı ile bitirirler ancak Ezidilik inancında gördüğümüz şey Melek Tavus’un Tanrı’dan başkasına secde etmeyecek derecede ona bağlı olduğudur.

Ezidi adı nereden geliyor?

Ezidi isminin kökeni bir tartışma konusudur ve bununla ilgili birçok cevap verilmiştir. Verilen cevaplardan biri Ezidi isminin aslında Orta Farsça’da Tanrı anlamına gelen Yazdan kelimesinden veya bir tür melek olduğunu söyleyebileceğimiz Yazad kelimesinden gelmiş olduğudur. Zerdüştilik ile ilgili yaptığımız çalışmada bahsettiğimiz üzere Zerdüştilik inancında Melekler Panteonundaki en önemli meleklerden biri Yazatalar olarak adlandırılan meleklerdir ve Avesta’da ismi sıklıkla geçen Haoma da aslında bir Yazata’dır. Ezidilik’te temel inanç doktrinlerinin Melek Tavus etrafında oluştuğu göz önüne alındığında bu iddia hiç de zayıf bir iddia değildir çünkü Melek Tavus neticede bir melektir ve Zerdüştilik dinindeki Yazatalar da aslında melektirler. Daha detaylı bilgi için Zerdüştilik yazımı okuyabilirsiniz.

Başka bir cevaba göre Ezidilik inancı aslında Yezidilik olarak okunmalıdır ve Ezidiler de Yezidiler olarak telaffuz edilmelidir. Bu cevap açık bir şekilde bu halka ve bu dine duyulan bir nefretin sonucudur gibi görünür zira Yezid bin Muaviye İslam inancına göre Peygamberin torunu olan Hüseyin’in ölümünden sorumludur. Dolayısıyla bütün bir halkın isminin buradan geldiğini iddia ettiğinizde otomatikmen bir nefret unsuru yaratmış olursunuz. Ezidi halk bu isimlendirmeden aşırı derecede rahatsızdırlar bu nedenle araştırma usüllerine duyulan saygı kadar halkın kendisine de duyulan saygı esas olmalıdır ve Yezidi isimlendirmesinden mümkün mertebe kaçınılmalıdır. Yine de burada incelenmesi gereken başka bir detay var. Türkçe de dahil olmak üzere dünya dillerine bu din hep Y harfi ile başlayacak şekilde aktarılmıştır ve bu da incelenmesi ve göz önüne alınması gereken başka bir durumdur. Mesela çeşitli dillerde Ezidilik kelimesinin karşılıklarına bir göz atalım:

  • Yazidism (İngilizce)
  • Езидизм (Rusça, burada kelimenin E harfi ile başladığı görünür ancak Rusça’da “E” harfi çift sesli bir harftir ve “YE” şeklinde okunur)
  • Yézidisme (Fransızca)

Üçüncü cevap ise Ezidilerin kendilerinin verdiği cevaptır. Buna göre Tanrı Melek Tavus’a şu soruyu sorar: “Söyle Melek Tavus kimim ben?” bunun üzerine Melek Tavus da şöyle bir cevap vermektedir: “Sen Xuda’sın bense Ezda” Buradaki Ezda kelimesi üzerinden Ezidiler kendi kimliklerini oluşturmuşlardır. Kürtçe dilinde Ez kelimesi Ben anlamına geliyorken Da kelimesi vermek, yapmak, olmak gibi anlamlara gelmektedir. Böylece Ezda kelimesi Yaratılan, var edilen gibi anlamlara gelmektedir. Bu son cevap belki de en geçerli cevaptır çünkü bir milleti ya da bir dini inanırlarının ifade şekliyle ifade etmek bir çeşit akademik gerekliliktir. Ezidileri kendi dinlerinini bu şekilde ifade ediyorlarsa Ezidiler ve Ezidilik kavramlarının bu dini ve milleti ifade edecek şekilde kullanılması daha doğru olacaktır.

Kimlik Kargaşası

Ezidiler, farklı düşünce ve inançlara sahip birçok yazar ve araştırmacı tarafından birbirlerinden oldukça farklı şekillerde yorumlanmıştır. Müslüman yorumcuları ve yazarları dinleyecek olursanız Ezidiler veya onların deyimiyle Yezidiler, dinsiz olmamalarına rağmen aynı Mekke müşrikleri gibi müşriktirler. Allah inancına sahip olmaları veya namaz kılıp dua etmeleri onları müşriklerden ayırmaz zira Mekke müşrikleri de aynı inanca sahiplerdi. Bunun yanında Yezidiler, Allah’a teslim olmak yerine Allah’a ulaşmak için araya bazı aracılar koymuşlardır ve bu da onları müşrik yapmaktadır.

Türkçü yazarları ve yorumcuları dinleyecek olursanız Ezidilerin sahip oldukları inanç ve geleneklerin İslam öncesi Türk gelenekleri ile oldukça benzediğini ve dolayısıyla Ezidilik inancının aslında Orta Asya kökenli bir Türk inancı olduğunu duyacaksınız. Başka bir yorum çeşidi olan eklektik yoruma kulak verecek olursanız Ezidilik inancının çevre din ve inançlarının bir toplamı niteliğinde olduğunu ve dolayısıyla bire bir orijinal bir din olmadığını duyacaksınız ya da okuyacaksınız. Bunun dışında son olarak bir de Kürtçü yazarlara kulak verdiğinizde de Ezidilik inancının Zerdüştilik dininin bir tür devamı niteliğinde olduğunu ve Kürtlerin milli dinlerinden biri olduğunu ve İslam’ın yükselişine karşı bir ulusal muhafava dini olduğunu okuyacaksınız.

Başkalarının tanımlamalarını bir kenara bırakıp Ezidilerin kendilerini tanımlama biçimiine baktığımızda ise karşımıza oldukça ilginç bir tablo çıkmaktadır. Etnik aidiyet olarak Kürt olmalarına karşın yer yer kendilerini Kürtlerden uzak görmeleri bu şaşırtıcı görüşlerden biridir. Konu ile ilgili Çakır Ceyhan Suvari’nin Ezidiler adlı kitabında bahsettiği kısa bir röportajı burada paylaşmak istiyorum:

Kürtlerle aralarında nasıl bir bağ kurdukları yönündeki soruma bir mürit; “Aramızda derin uçurumlar vardır, günlük yaşamdan davranışlara kadar ruhsal bir birliğimiz yok, bu bizden kaynaklanmıyor, biz laikliğe daha bağlıyız çünkü dinimizin kendisi laiktir.” şeklinde cevaplandırmıştır. (syf 28)

Ezidi halkın Kürtçe konuştukları halde yer ye rkendilerini Kürt olarak görmemeleri temelde bir sebebe dayanmaktadır. Bu sebep dini farklılıktan kaynaklanmaktadır. Kürtlerin büyük çoğunluğu Sünni Müslümandır ve inançlarının getirmiş olduğu bazı hassasiyetler süreç içerisinde Ezidileri dışlamalarına sebebiyet vermiştir. Bununla beraber karşı tarafta duran Ezidiler için de durum benzerdir zira dinlerinin etnodinsel bir yapı göstermiş olması onları farklı bir soy oldukları inancına sürüklemiş ve Ezidi olmayan kişilerle evlenmelerine büyük sınırlamalar getirmiştir. Öyle ki din dışı evliliklerin cezası dinden çıkarılmak ve toplumdan dışlanmak haline gelebilmiştir.

Yaratılış Teorisi ve Mitolojisi

Ezidi mitolojisi, Tanrı’nın kendiliğinden varlığa gelmesi, evrenin yaratılması, Melek Tavus’un ve Yedi Meleğin yaratılması, insan soyunun yaratılması ve ardından Ezidi soyunun yaratılmasını kapsamaktadır. Ezidi Yaratılış Mitine göre Tanrı, kendiliğinden varlığa gelmiştir ve kendinde sonsu bir kudret ile var olmuştur. Tanrı, Anfar adında bir kuş yaratır ve bu kuşun sırtında bir inci yaratır. Bu inci Anfar kuşunun sırtında 40.000 yıl boyunca kalır. Daha sonra Tanrı yedi günü ve her gün için Yedi Meleği yaratır. İlk gün olan Pazar gününde Tanrı Azazil adında ilk meleği yaratır. Bu melek daha sonra çektiği çileler ve sadakatinden ötürü Melek Tavus ismini alacaktır. İkinci gün olan Pazartesi gününde Tanrı, Dardail adında ikinci meleği yaratır ve bu melek Şeyh Hasan’dır. Üçüncü gün olan Salı gününde Tanrı, İsrafil adında üçüncü meleği yaratır ve bu melek Şeyh Şems’tir. Dördüncü gün olan Çarşamba gününde Tanrı, dördüncü melek olan Cebrail’i yaratır ve bu melek Şeyh Ebu Bekir’dir. Beşinci gün olan Perşembe gününde Tanrı, beşinci melek olan Azrail’i yaratır ve bu melek Sacadin’dir. Altıncı gün olan Cuma gününda Tanrı altıncı melek olan Şemnail’i yaratır ve bu melek Nasir ed-Din’dindir. Ve nihayet son gün olan yedinci gün Cumartesi gününde Tanrı, Nurail adında yedinci meleği yaratır ve bu melek Fahr ed-Din’dir.

Tanrı tüm melekleri yarattıktan sonra Anfar kuşunun sırtındaki inci’yi sayısız parçaya bölerek o parçalardan yeryüzünü, ayı, güneşi, insanları, hayvanları ve yeryüzü canavarlarını oluşturdu. Yeryüzü yaratıldıktan sonra Tanrı tüm meleklerini topladı ve onlara Adem ile Havva’yı yaratacağını söyledi. Adem ve Havva yaratıldıktan sonra kendi ruhlarını bir küpün içine koyarak kırk gün boyunca beklerler. Bu sürenin sonunda küpleri açtıklarında Havva’nın küpünden böcekler çıkar. Adem’in küpünün içinden de bir çocuk çıkar. Bu çocuğun adı Seyyid bin Car’dır. Adem ve Havva’nın tüm çocukları ikiz olarak doğar ancak Seyyid bin Car tek çocuk olarak var olmuştur. Bu nedenle Melek Tavus ona eş olarak Cennetten bir huri alır. Yeryüzündeki tüm insanlar Adem ve Havva’nın soyundan ve kanından doğar yani tüm insanların annesi Havva’dır ancak Seyyid bin Car’ın annesi cennetten bir Huriydi. Böylece Seyyid bin Car’ın ve cennetteki bu hurinin soyundan gelen insanlar Ezidi milletini oluşturdu.

Kutsal Kitaplar

Dünya üzerindeki büyük dinlerinin çoğunun Tanrı’nın kendisinden gelme olduğuna inanılan bir kutsal kitabı vardır veya kutsal yazıların toplandığı kitap kolleksiyonları mevcuttur. Ancak Ezidilik dininde bu tarz bir anlayış yoktur. Bu inanç tüm uygulamalarını ve tüm mitolojisini sözlü anlatım yolu ile geleceğe aktarmaktadır. Ezidilik dininin kutsal kitapları olarak görülen iki kitap araştırmacılar tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Bunlar iki tane olup ilkinin adı Mushaf-ı Reş ya da Türkçe karşılığı ile Kara Kitap’tır. İkincisi ise Kitab-ı Cilwe veya Türkçe karşılığıyla Nur Kitabı adıyla anılmaktadır. Bu kitaplar oldukça ince kitaplar olup ikisinin toplam hacmi takribi olarak yalnızca elli sayfayı tutacak kadardır. İlk kitap olan Nur Kitabı yalnızca sekiz sayfa tutan bir risale gibidir. İkinci kitap olan Kara Kitap ise bundan biraz daha geniş olmakla beraber içeriğinde bir takım mitolojiler barındırmaktadır.

Bu iki kitabın da orijinallerinin yapılan baskın ve yağmalamalar esnasında kaybolduğu düşünülmektedir ancak yine de bugün itibariyle Dünya üzerinde bu kitapların dokuz adet sözde kopyası mevcuttur. Ancak bazı araştırmacılar bu kopyalara oldukça şüpheci yaklaşmaktadırlar. Ezidilerin çoğu da zaten bu kitapları kendi gözleri ile hiç görmemişlerdir. Bunun en büyük sebebi Ezidilerin böyle kitaplara ihtiyaç duymamalarıdır. Zira bu kitaplar Ezidilik inancını etraflıca kapsamadığı gibi bizzat Tanrı’dan geldiğine de inanılmamaktadır. Bu iki kitabın tam olarak ne zaman yazıya geçirildiğine dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Yazıya geçiren kişilerin de Ezidi şeyhleri olduğu düşünülmektedir. Daha önce Müslüman toplumu içerisinde Ezidilerin Ehli Kitap olarak görülmemelerinden ötürü zorluklarla karşılaştıklarına değinmiştik. Bu kitapların yazılma nedenlerinden birinin Müslümanların gözünde bir kitaba sahip oldukları imajını yaratmak ve Ehli Kitaba verilen avantajlardan yararlanabilmek olduğunu düşünen araştırmacılar vardır.

Tufan

Tufan hadisesi hemen hemen tüm inanç ve dinlerde benzer senaryolarla anlatılır. Din psikoljisi anlamında incelendiğinde niçin tüm inançların bu türden bir mite ihtiyaç duyduğunu öngörebiliriz. Tufan olayı sonuç itibariyle bir önceki çağın ve jenerasyonun bitmesi ile yerini yeni ve daha düzgün bir çağa ve anlayışa bırakması mesajını taşımaktadır. Dolayısıyla yeniden doğuş umudu barındırmasıyla bir inançlı için adeta Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğuşu temsil etmektedir. Semavi dinlerdeki tufan olayını bu dinlerin tüm mensupları az veya çok bilmektedirler zira çocukluk çağlarından itibaren anlatılan ilk birkaç hikayeden biridir. Bunun yanında Ezidilik inancındaki tufan hadisesi semavi dinlerdeki hikayeden biraz farklı anlatılmaktadır.

Buna göre aslında iki kez tufan hadisesi gerçekleşmiştir. İlk tufanda Ezidi halk, Tanrı’nın seçilmiş halkı olmalarından ötürü hiç etkilenmemiş bulunmaktadır ve bu tufan yalnızca Ezidi olmayanları yok etmiştir. İkinci tufanda ise Ezidi halkın tamamı gemiye alınmış ve kurtulmuştur. Diğer insanlar ise bu tufandan etkilenmiş ve bu onlar için bir cezalandırma olmuştur. Bu tufandan sonunda gemi gelip Cudi Dağına oturmuştur. Tufan hadisesinin son uğrak yeri Cudi Dağı olduğundan Ezidiler için bu dağ çok ayrı bir öneme sahiptir. Tufan hadisesinden günümüze kadar yedi bin sene geçmiştir ve her bin senede yedi melekten biri yeryüzüne inmiş ve insanlara doğru yolu vaaz ederek birtakım kanun ve düzenler koymuştur. Böylece her bin senede bir dünya yenilenmiş olup kıyamet gibi bir yok oluş senaryosundan kurtulmuştur.

İbadetler ve Dualar

Yahudilik’in erken döneminde dini törenlerin gerçekleştirildiği bir merkez olan Buluşma Çadırı vardı. Bu merkez daha sonra Süleyman’ın büyük bir Mabed inşa etmesi ile yerini bu Mabed’e devretmiştir. Hristiyanlık dininde dua ve ibadet için kiliseler vardır ve benzer şekilde İslam’da bu tür dini ritüeller için camiler vardır. Ancak Ezidilik inancına baktığımızda karşımıza bu türden bir mabed kültü çıkmamaktadır. Ezidiler için Laleş’teki Şeyh Adi Türbesi dışında ibadet edilecek başka bir mekan tasarlanmamıştır. Şeyh Adi Türbesi de bilindiği üzere Hac vazifesi için ziyaret edilmektedir. Bir tapınak kültünün olmaması nedeniyle Ezidiler dualarını güneşe dönerek yaparlar. Elbetteki güneş tapınılan bir figür değildir yalnızca bir temsildir. Bir Ezidi sabah güneşi doğarken ellerini ve yüzünü yıkmış bir şekilde ayakta durarak ve yüzünü güneşe dönerek Sabah Duasını okur. Bu duanın orijinali Kürtçe olup Türkçe çevirisi şu şekildedir:

Amin amin, şükürler olsun imana, Tanrı en iyi yaradandır, yardımıyla Şemseddin’in, Fahreddin ve Sicaddin’in, Nasirdin ve Babadin’in, Şeyh Şems’tir kuvveti dinin. Sultan Şeyh Adi ezelden ebede kadar var olacak bir taçtır. sana şükürler olsun ey alemlerin yaratıcısı, hayırlara vesile ol, kötülükleri engelle, bir milhmandar istiyoruz.

Şeyh Adi’nin merhametiyle, Melek Şeyh Hasan’ın rızasıyla, Şeyh Şems’ın lütfuyla. Nur şafak ışığından geldi, şükürler olsun sana ey Yaradanım, melekler karşısında durdu. Bir evden bir diğer eve kadar, Şeyh Şems’tir aydınlığı efendisi, biz Şeyh Şems’i aklımızdan çıkarmayız.

Ezidiler bu Sabah Duasını okurken Yüzlerini Güneş’in doğduğu istikamet olan Doğuya dönmektedirler. Benzer şekilde Akşam Duasını okurken de yüzlerini Batıya dönmektedirler. Ezidilikte bu duaların dışında da daha birçok dua vardır ve her biri ayrı zaman dilimlerinde okunmaktadır. Bu duaların dışında bir ibadet biçimi olarak her Ezidi en azından ömründe bir defa Hac yeri olan Laleş’e gelmeli ve Hac vazifesini yerine getirmelidir. Hac için gelen Ezidiler Kutsal Vadiye geldiklerinde artık ayakkabılarını çıkarmalı ve buradan itibaren yalın ayakla yürümelidirler çünkü ayakkabılarında taşıdıkları dünyasal kirlerin Kutsal Vadiyi kirletebileceği inancı vardır.

Sonuç

Son olarak birkaç toparlayıcı cümle ile bitirelim. Ezidilik dini ve Ezidi halk sahip olduğu korumacı tutumu ve birçok açıdan çevre halkların inançlarına cesaretle zıt gitmiş olması nedeniyle araştırmacıların ve belli bir entelektüel kapasiteye sahip insanların ilgisini kazanmayı başarmıştır. Ancak bu cesur tavır tarihi süreç içerisinde her zaman iyi meyveler vermemiş ve Ezidi Halk yer yer bu inancın bedelini çok ağır ödemiştir ve hala ödemeye devam etmektedir. Gelecekte ne olur kimse bilemez ama umalım ki bu talihsiz halkın çilesi bir gün dinsin ve şen türküleri dört bir yanda işitilsin.

KAYNAKÇA:

✦YEZİDİLİĞİN OLUŞUM SÜRECİNDE TASAVVUFUN ETKİSİ, Esra GÜLNİHAL, sayfa 14, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/455520

✦Ezidiler: Kara Kitap Kara Talih, Amed Gökçen, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul Eylül 2014, sayfa 43–44, 54, 130

✦Ezidiler: Etnodinsel Bir İnanç Olarak Ezidilik, Çakır Ceyhan Suvari, Ütopya Yayınları, Sosyoloji-Antropoloji Dizisi, 1. Baskı Mart 2013 Ankara, sayfa: 21, 28, 49, 50–54, 99–102

✦The Yezidis, Eszter Spät, London: Saqi, 2005. page: 17

✦The Yezidis: The History of a Community, Culture and Religion, Birgül Açıkyıldız, (New York: I. B. Tauris, 2014), page: 35, 86–87, 89ü

✦Kreyenbroek, Philip G.,1948- Ezidilik: arka planı, dini adetleri ve metinsel geleneği ; çevirenler Amed Gökçen ve Damla Tanla, sayfa: 212–213

--

--