Miletli Filozoflar

Milet Okulu (Thales, Anaksimandros, Anaksimenes)

REVAN
14 min readApr 25, 2021

--

Başlamadan evvel bu yazının bir de video versiyonunun olduğunu belirtmek istiyorum. Linkini şuraya bırakmış olalım: https://youtu.be/J6Yt3HWknWM

Öncelikle Felsefeye kısa bir tanım yaparak başlayalım. En sık kullanılan tanıma göre Felsefe, soru sorma üzerine bina edilen entelektüel bir düşünüş biçimidir. Düşünme serüveninin doğru bina edilmesi için de öncelikle bu serüvene bir bilgi birikiminin eşlik etmesi gerekir. Nitekim bilgi birikiminin eşlik etmediği bir düşünme deneme yanılma yöntemiyle doğayı keşfetmeye çalışan ilk insanların uğraşına benzeyecektir. Bu anlamda Felsefe yapmak bir bakıma Felsefe Tarihi bilmek demektir. Daha önce sırf Felsefe Tarihine odaklanan bir zihnin bu serüvenden felsefi bir haz duyamayacağından ve öğrendiklerini sürekli tekrar eden bir papağandan farksız olacağından bahsetmiştik. Yine de öyle görünüyor ki Felsefe Tarihinin bilgi birikimine sahip olmadan Felsefe yapmak da en banal tabirle tek kanatlı bir kuşun eksiksiz uçabileceğini iddia etmek olur. Oysa tek kanatlı bir kuş uçamaz, kökleri olmayan bir bitki yeşeremez, teknik bilgiye sahip olmayan bir çırak ya da bir usta iş göremez.

Mutlaka başınıza gelmiştir. Elinize bir kitap alırsınız ve heyecanla okumaya başlarsınız fakat okumanın bir yerinde yazarın anlattığı şeyi daha önce kendinizin de defalarca düşündüğünü fark edersiniz. Aynı şekilde başka kitaplar okuduğunuzda muhtemelen daha önce sizin de üzerine düşündüğünüz birçok konuya rast geleceksiniz. Bu anlamda Felsefe Tarihinde sizin muhtemelen hayatınız boyunca düşüneceğiniz her konunun aslında yüzlerce hatta binlerce yıl önce zaten düşünüldüğünü ve hatta siz daha dünyada yokken bu fikirlerin zaten sistemleştirildiğini bilmeniz ve kabullenmenizde fayda var. Dolayısıyla aynı konuların etrafında dönmemek için ve bilhassa bu bilgi birikiminin üstüne bir düşünme yapabilmeniz için Felsefe Tarihinin tümüne hakim olmalısınız. Okudukça göreceksiniz ki modern filozofların tümü aynı zamanda antik filozoflar hakkında uzmanlardı ve tüm felsefe tarihine hakimlerdi böylece yeni bir düşünme yolu açabildiler veya daha önce söylenmiş olanı farklı bir açıdan tekrar değerlendirebildiler. Nietzsche’nin Platon öncesi Filozoflar eseri, Rusell’ın Batı Felsefesi Tarihi ya da Hegel’in Felsefe Tarihi eserleri bu duruma verilebilecek yalnızca birkaç örnektir.

Felsefe Tarihinin önemi anlaşıldıktan sonra ‘’ Felsefe Tarihine nereden ve nasıl başlamalı?’’ sorusu ortaya çıkar. Felsefe yapabilmek için Felsefe Tarihi bir başlangıç oluşturmakla beraber Felsefe Tarihine başlamak için de öncelikle Mitoloji hakkında epeyce bilgi sahibi olmak gerekir. Bugün hangi tarihçi Araplar hakkında konuşurken eski pagan inanışlarından bahsetmez ya da hangi Dilbilimci günümüze ulaşan kelimelerin önemli bir kısmının eski inanışlardan kökenini aldığından bahsetmez? Dolayısıyla Felsefe Tarihini Yunanlılarla başlatıyorsak öncelikle Yunanlıların nasıl bir millet olduklarını bilmek gerek. Bunu bilmenin de en kolay yolu antik inançları incelemek ve o inançlardan elimize ulaşan destan ve hikayelerdeki Yunan insanını iyi incelemek gerek. Bu durumu daha iyi anlatabilek için Hesiodos’a ait ‘’Erga Kai Hemerai’’ yani İşler ve Günler destanında anlatılan öğütlerden bir tanesine bir bakalım:

Bir evin olsun, bir karın, bir de öküzün

Karını parayla satın al ki

Gereğinde yürüsün öküzün ardından

Aracın, avadanlığın evinde olsun

Yalnızca bu dörtlüğe bakıldığında bile Yunan’ın kadına olan bakışı hakkında bir bilgi edinebiliyoruz. Bununla beraber Antikçağ anlayışında kadın hem eksik bir yaratık olarak hem de erkeğin başına musallat edilmiş bir dert olarak karşımıza çıkar. Nitekim Prometheus ateşi Zeus’tan çalıp insanlara armağan edince Zeus Pandora adındaki ilk kadını yaratır ve Prometheus’un kendisini kandırmasının bir cezası olarak bu kadını insanın başına bir musibet, bir bela olarak musallat eder. Antikçağda birine insan nedir diye sorsaydınız. İnsan erkektir cevabını alırdınız. Hal böyle olunca bu mitleri bildiğinizde Aristoteles gibi büyük dahilerin bile niçin kadını düşünme yetisinden uzak, tam olgunlaşamamış erkek şeklinde gördüğünü daha iyi kavrayabilirisiniz.

Zeus ve Hera

Aslında bu örneği verdiğim için hafiften rahatsız olmaya ve pişman olmaya başladım çünkü bu yazıyı felsefeyle yeni tanışan insanların da okuma ihtimalleri var ve bu anlamda daha yeni başlamışken onları soğutma talihsizliğini yaşamak istemiyorum bu yüzden birkaç cümleyle bu durumu toparlayalım. Her çağda bir zihniyet yani bir dünyaya bakış anlayışı vardır. Bir toplumun zihniyeti genelde çok yavaş değişir ve o çağda yaşayan insanlar her ne kadar büyük bir zekaya sahip olsalar da içine doğdukları toplumdan asla tamamen sıyrılamazlar. Antikçağda hemem hemen her toplumda kadın erkeğin bir alt versiyonu olarak görülürdü ve bu sorgulanamaz bir durumdu çünkü başka bir fikre ikna olmamışlardı. Kendi çağımızdaki bir takım anlayışları bugün kaç kişi sorgulayabilir? Mesela bugün tüm dünyada bitkiler bir hakka sahip değildir. Onları köklerinden sökeriz, keseriz, budarız, onlarla yemek yaparız, ev yaparız. Bu durum şu çağda üzerine sorgulama yapılacak bir konu olarak görülmez ve bugün bir kişi kalkıp bitki haklarından bahsetse çoğunlukla gülünç bile bulunur. Misalen bu kişi kalkıp desin ki ‘’Bitkiler ve insanlar eşittir ve onlara zarar vermeye hakkımız yok’’ Durumu tartışan başka biri de şöyle bir soru sorsun: ‘’İyi de biz nasıl yaşayacağız o halde, açlıktan ölelim mi?’’ Savunucu taraf da cevaben şöyle desin: ‘’Başka bir canlıya zarar vereceğimize kendimize zarar verelim, açlıktan ölmek istemiyorsak başka türleri katledip yemektense kendimizi katledip yiyelim.’’ Gördüğünüz üzere bu anlayış şimdiden anlaşılmaz bir hal almaya başladı bile. Kaldı ki bundan üç bin yıl sonra yaşayan insanlar tam da bu şekilde yaşamaya başlasalardı bizim hakkımızda bitkileri kesip kullandığımız için pek de iyi şeyler düşünmeyeceklerdi. Bu konu böyle uzayıp gider kısa kesip konuya devam edelim. Belki bu konuyu özellikle başka sefer konuşabiliriz.

Felsefeye başlamak için temel eğitimin Mitoloji eğitimi olduğundan bahsettik. Aynı zamanda hepinizin bildiği üzere Felsefe Thales ile başlar fakat Thales’in de içinde bulunduğu Yunan’ın Yedi Bilgesi’ne değinmek de ayrıca önem teşkil eder zira Bu insanlar Toplumun en saygın kimseleri olup ilk veciz cümleleri kurmak bakımından ilk felsefi düşünme kıvılcımlarını çakmışlardır. Bunlar çoğunlukla siyasetçi ya da üst sınıfa dahil olan insanlardı ve bunların içerisinde yine en çok Thales göze çarpar. Mitoloji Serisi ve Yunan’ın Yedi Bilgesi’ni daha ayrıntılı anlatmayı her ne kadar planlıyor olsam da burada kısaca değinip konumuza o şekilde başlamakta fayda görüyorum. Yunan’ı Yedi Bilgesi ve birtakım Veciz sözleri şu şekildedir:

Kleobulos

  • Ölçülülük en iyi şeydir
  • Zihninizi iyi bir şeyle meşgul edin
  • Erkek çocukları kadar kız çocuklarını da eğitin
  • Jimnastik yapın
  • Konuşmaktan çok dinleyin
  • Hazza yenik düşmeyin
  • Kaderin dönekliğine asaletle katlanmayı öğrenin

Solon

  • Sözler davranışların aynasıdır
  • Asla yalan söyleme
  • Dost edinirken aceleci davranma edindikten sonra da yüzüstü bırakma
  • Emir vermeden önce itaati öğren
  • Aklı kılavuz al
  • Kötü arkadaşlardan kaçın

Khilon

  • Kendini bil
  • Güçlüyken merhametli ol
  • Dilin düşünceni aşmasın
  • Öfkene hakim ol
  • İyi gününden ziyade kötü gününde dostunun yanında ol
  • Ölenleri iyilikle yad et

Pittakos

  • Şimdi affet ki sonradan pişman olma
  • Bağışlama intikamdan iyidir
  • Zaferlerini kan dökmeden kazan
  • Emanete sadık davran
  • Ne dostun ne de düşmanın hakkında kötü konuş

Bias

  • Çoğu insan kötüdür
  • Şanssızlığı kaldıramayan kişi sahiden şansızdır
  • Hayatını bugün ölecekmişsin gibi kısa, hiç ölmeyecekmişsin gibi uzun yaşa
  • Dostlarını bir gün onlardan nefret edecekmişsin gibi sev çünkü çoğu insan kötüdür.
  • Bir işe başlarken ağırdan al ama başladın mı sıkı sıkı sarıl

Periandros

  • Zevk gelir geçer şeref baki kalır
  • İyi gününde ölçülü ol kötü gününde akıllı
  • Suçluları ıslah etmekle kalma suça meyilli olanları da ıslah et

Thales

  • Var olanların en eskisi tanrıdır çünkü yaratılmamıştır
  • Evrenden alası yok çünkü tanrının eseri
  • Mekandan daha büyüğü yok çünkü her şeyi içine alır
  • Zihinden hızlısı yok çünkü her şeyi aşar
  • Zorunluluktan güçlüsü yok çünkü her şeyin hakimidir
  • Zamandan daha bilgesi yok çünkü her şeyi açığa çıkarır
  • Kendini bil
  • Haksız kazançtan sakın
  • Ölümle yaşam arasında fark yok
  • Yalan yeminin zinadan farkı yok
  • En zor iş kendini bilmektir
  • En kolay iş öğüt vermektir
Yedi Bilge

Şimdi, mitoloji bilgisinin öneminden ve yedi bilgeden bahsettiğimize göre artık konuya başlayabiliriz. Felsefe Tarihinin en arka planına gittiğinde uğrayacağımız ilk durak Miletoslu Thales’tir. O hem Felsefe Tarihinin hem de Bilim Tarihinin ilkidir. Kendisi çok eski bir dönemde yaşamış olmasından ve yazılı bir eser bırakmamasından ötürü hakkında az bilgiye sahip olduğumuz filozoflaradan biridir. Nitekim onunla ilgili bildiklerimiz tamamıyla başka kişilerin ona yaptığı atıflarla sınırlıdır. Thales’in kim olduğu, doğduğu yer, nereli olduğu, hangi aileden geldiği gibi bizzat kendisiyle ilgili bildiklerimiz Diogenes Laertios, Herodotos gibi tarihçilerin onun hakkında yazdıkları ile mümkündür faakat ne yazık ki bazı yerlede farklı rivayetlerin işin içine girmesinden ötürü bazı bilgiler kesinlik arz etmemektedir. İlk olarak nereli olduğuna dair öne sürülen görüşler iki farklı anlatımla sürdürülür. Bu farklı iki görüş temelde onun Fenikeli mi yoksa Miletli mi olduğu hakkındadır. Herodotos onun için:

Damarlarında Fenike kanı akan Miletoslu Thales

ifadelerini kullanır. Diogenes Laertios ise onun hakkındaki çoğunluğun fikrinin doğuştan Miletoslu olduğu soylu bir aileye mensup olduğu yönündedir. Ne zaman doğmuş olduğuna bakacak olursak da yine Laertios’un ifadesinde, 35. olimpiyatın ilk yılında yani takribi olarak MÖ 640 dolaylarında doğmuştur. Yine aynı yazarın ifadesine göre 78 yıl ya da 90 yıl yaşadıktan sonra ölmüştür.

Thales ile ilgili dikkate alınması gereken bana göre en önmeli şey onun Mısır’da geçirdiği yıllardır. Aktarılana bakacak olursak kendisinin hiçbir zaman bir hocası olmamıştır çünkü o ilk hocadır fakat Mısır’da kaldığı sürede Rahipler ile epeyce vakit geçirmiş orada Geometri öğrenmiş ve doğduğu yer olan Miletos’a yaşlı bir adam olarak geri dönmüş. Kendisinin Mısır’da geçirdiği yılların kıymetini bir başkasına yani Pythagoras’a da tavsiye etmiştir ve özellikle onu Mısır’a gidip oradaki Memphis ve Diospolis rahipleriyle vakit geçirmeye teşvik etmiştir. Nitekim Thales’in bilgeliği kendiliğinden oluşan bir aydınlanma sonucu değil Mısır’da vakit geçirdiği rahiplerden kazandığı bilgiler sayesinde mümkün hale gelmiştir.

Thales ile ilgili aktarılan bir diğer konu ise onun edindiği bilgileri yer yer siyasette kullanmış olmasıdır. Nitekim döneminin en büyük hükümdarlarına önemli nasihatler vermiş ve çok stratejik noktalarda onlara verdiği akıl sayesinde başarıya ulaşmalarını sağlamıştır. Herodotos’un aktardığı bir olaya göre Dönemin kralı Kroisos, Halys nehrine ulaştığında Yunan anlatılarına göre nehri geçmelerini sağlayan kişi Thales’miş. Nehir çok kabarık olduğundan bir kanal kazdırıp nehrin ikiye bölünmesini sağlamış ve böylece Kroisos ve ordusu nehri rahat bir şekilde geçebilmiş. Buradaki isimleri açıklayalım ki daha anlaşılır olsun. Kroisos diye anlatılan kişi dönemin Lidya kralıdır ve bu isim islami kaynaklarda Karun şeklinde anlatılır. Halys nehri denilen nehir ise bizim bugün Kızılırmak diye bildiğimiz ırmaktır. Dolayısıyla bu isimleri bilerek hikayeye tekrar baktığımızda daha anlaşılır ve daha bize yakın hale gelecektir.

Thales her ne kadar bir filozof olarak görülse de hatta ilk filozof olarak görülse de aslında onun bir geometrici ve gökbilimci olduğunu söyleyebiliriz. Bugün ortaokul ve lise müfredatında öğretilen Thales Teoremi kendisine aittir ve bunu kullanarak piramitlerin boyunu ölçebileceğini söylemiştir. Bununla beraber MÖ 28 Mayıs 585'te gerçekleşen güneş tutlmasını da önceden hesap etmiştir ve bu bilgi ilk bilimsel bilgi olarak kabul edilmektedir. Herodotos’un aktardığına göre Lidyalılar ile Medler arasında 6 yıl boyunca süren savaş esnasında bu güneş tutulması olunca her iki taraf bunu bir barış alameti olarak kabul edip anlaşmışlardır. Hatta bu özelliğinden dolayı günümüzde bu savaşa ‘’Battle of the Eclipse’’ denmektedir. Türkçe’de dilinde ifadeleştirmek gerekirse ‘’Tutulma Savaşı’’ olarak çevrilebilir.

Thales

Thales’in evlilik hayatıyla ilgili rivayetler biraz daha karışıktır çünkü kimilerine göre çok yalnız bir hayat yaşamıştır ve hiç evlenmemiştir. Kimi anlatılara göre ise evlenmiştir ve hatta bir erkek çocuğu bile olmuştur. Başka bir anlatıma göre ise evlenmemiş olup kız kardeşinin oğlunu evlat edinmiştir. Kendisi ile ilgili yine Laertios’un aktardığı ve annesiyle aralarında geçen sevimli bir tartışma şu şekilde dönmüştür. Hikayeye göre annesi Thales’e neden çocuk istemedğini sorunca çünkü çocukları seviyorum şeklinde yanıtlamıştır. Yine anlatıldığı üzere annesi neden evlenmediğini sorunca ‘’henüz doğru zaman değil’’ şeklinde yanıtlamıştır. Aradan epey zaman geçtikten sonra tekrar sorduğunda ise ‘’artık doğru zaman değil’’ şeklinde cevaplamıştır.

Thales ile ilgili bir başka olayı ise Aristoteles’in Politika eserinde görmekteyiz. Bu hikayeye göre ise insanlar felsefenin faydasız bir uğraş olduğunu ve bu yüzden kendisinin fakir olduğunu söyleyip onu ayıplarlar. Thales ise bir gökbilimci olduğundan yaptığı gözlemler sonucu zeytin bolluğu olacağını önceden tespit edip insanlar bundan habersizken henüz kış mevsiminde küçük bir parayla tüm zeytin değirmenlerini tekeline almıştır. O sene hasat zamanı geldiğinde herkes değirmen kiralamak istediğinde değirmenleri kendi belirlediği fiyattan kiralayarak zengin olmuştur. Böylece filozoflar eğer isterlerse çok zengin olabilirler fakat onlar başka şeylere önem verirler mesajı vermiştir.

Madem Thales’i enine boyuna konuşacağız öyleyse başta söylediğimiz duruma örnek teşkil etmesi açısından Thales’in şanslı olduğunu düşündüğü üç şeye bakalım. Yine Laertios’un aktardığına göre Thales üç konuda çok talihli olduğunu dile getirirmiş. Birincisi bir hayvan olarak değil de bir insan olarak doğmuş olmasından ötürü, ikincisi kadın olarak değil de erkek olarak doğmuş olması ve son olarak bir barbar olarak değil de Yunan olarak doğmuş olmasından dolayı talihli olduğunu söylermiş.

Thales ile ilgili bir başka bilgiyi Platon’un Theaitetos diyaloğunda görmekteyiz. Buna göre Thales, yıldızları izlemek için dışarı çıktığında sürekli yukarı bakmasından dolayı önündeki çukuru göremez ve içine düşer.Bunu gören esprili küçük bir Trakyalı köle şu sözleri söyleyerek onunla alay etmiştir: Sen göksel olanın bilgisini bu kadar arzu ederken yerde ayaklarının dibindeki çukuru ihmal ediyorsun. Bu hikaye bütün felsefecileri çok hüzünlendirmekle beraber felsefenin kimliği hakkında da ilham vermesi açısından değerli bir hikayedir. Nitekim az önce anlattığımız Aristoteles’in aktardığı hikayede de aynı şeyi görürüz. Burada önündeki çukuru görememekten dolayı alaya alınır ötekinde ise felsefenin faydasız olduğu söylenerek bu faydasız bilgiyle uğraşması sonucu fakir kaldığından dolayı alay edilir. Felsefe derin olanın bilgisi ile ilgilidir ve derin olanla uğraşan kimseler aptallarca hep alay konusu olur. Bu kısmı açarsak epeyce bir arzuhal dökülecektir ve bu yüzden konumuza devam etmekte fayda var.

Başta da söylediğimiz gibi Thales ile ilgili pek fazla bilgiye sahip değiliz. Bu yüzden anlatılacak konu sayısı pek fazla değildir. Kitap haline getirmeye karar verseniz bir kitaptan ziyade bir kitapçık haline gelecektir. Bu yüzden en son olarak nasıl öldüğünden bahsedelim ve akabinden biraz da düşünceleri üzerine konuşalım. Diogenes Laertios’un aktardığına göre Bilge Thales, bir jimnastik yarışı izlerken sıcak, susuzluk ve takatsizlikten dolayı ölmüştür. Ölürken epeyce yaşlanmıştı. Mezar taşına da şöyle yazdılar:

İyonya’nın Miletos’u yetiştirdi bu Thales’i

Bütün gökbilimcilerin bilgeliğiyle en saygıdeğerini

Antikçağ Filozofları Socrates’e gelene kadar doğa üzerine düşünüp felsefe yapmışlardır. Bu geleneğin başlatıcısı ise Milet’in ve felsefe tarihinin ilk filozofu olan Thales’ti. Sırf bu yüzden bile bu filozoflara zaman zaman doğa filozofları denmektedir. Doğa üzerine düşünüldüğünde akla gelebilecek ilk soru bütün gördüğümüz şeylere kaynaklık eden şeyin ne olduğudur. Her şeyin arkhe’si yani ilk ilkesi nedir sorusu Thales’ten itibaren düşünürlerin odağı olmuştur ve her biri kendince bir arkhe düşünmüştür. Diğer taraftan bana kalırsa her şeyin kendisinden çıktığı düşünülen bu ilke ilk defa Thales ile ortaya çıkmaz çünkü Hesiodos’un Theogonia destanına bakıldığında burada da her şeyin kendisinden çıktığı şeye Khaos dendiğini görebiliriz. Dolayısıyla Hesiodos için arkhe, khaos’tur. Daha sonra Khaos’tan ilk kuşak tanrılar oluşur ve böylece yaratılış sırayla sürüp gider. Thales ise buna ‘’Su’’ demiştir. Ancak Thales, herhangi bir mithos anlatmadan bu sonuca ulaşmasından ötürü elbette aralarında büyük bir fark vardır. Sırf bu yüzden Thales aynı zamanda mithos’tan logos’a geçişin de öncüsü kabul edilmektedir.

Thales niçin her şeyin sudan oluştuğunu söyledi dersiniz? Acaba yağmur yağdığında kurtçukların ve çeşitli hayvanların gün yüzüne çıktığını görüp bu canlıların gökyüzünden suyla oluşarak yere ulaştığını düşündüğü için mi? Ya da Mısır’dayken Nil Nehrinin kabardıktan sonra çekilince ortaya çıkan toprağın verimli olduğunu gördüğünde bu canlılığın sudan oluşmuş başka bir form olduğunu mu düşündü? Veya suyun hem buza hem de buhara dönüşebildiğini gözlemledikten sonra mı bu kanıya vardı? Doğrusunu söylemek gerekirse Thales’in kendisi herhangi bir eser bırakmadığı için niçin su dediğini tam olarak anlayamayacağız fakat bununla beraber Aristoteles gibi dahilerin bu konuda yazmalarından ötürü sağlam bir varsayım dinleyebiliriz. Aristoteles’in Metafizik adlı eserinde söylediğine göre Thales’in su demesindeki sebepler iki tane olabilir. İlk sebep tüm varlıkların yaşamak için suya ihtiyaç duymaları ile ilgilidir. İkinci sebep ise her şeyin sıvı bir doğaya sahip olmasıdır. Su ise sıvı olan şeyin ilkesidir dolayısıyla su her şeyin ilkesidir şeklinde açıklar Aristoteles.

Thales’in fikirleri hakkında bilebildiğimiz en genel anlamda iki başlıktır. Birincisini zaten ifade ettik yani her şeyin sudan oluştuğunu düşünmesidir. Bununla bağlantılı olarak su sınırsız bir yaşam enerjisine sahiptir ve Dünyamız bu su kütlesinin üzerinde yüzer. Tıpkı bir kayık gibi. Depremlerin oluşumunu da bu şekilde açıklar. Dünya su üzerinde yüzdüğünden dolayı bir sarsıntı oluştuğunda suyun üzerinde hareket etmesi sonucu deprem dediğimiz hadise oluşur. Bilim bugün depremlerin sıvı haldeki magmanın üzerinde yüzen levhaların hareketleri sonucunda oluştuğunu kanıtlar. Dolayısıyla Thales’in fikri bilimin bugün açıkladığı şeyden pek uzakta görünmez. Hal böyle olunca bu kıdemli dahinin beyninin neye benzediğini merak etmemek mümkün değil.

Thales’ten bize kalan ikinci bilgi ise onun evrenin canlı ve tanrılarla dolu olduğunu düşünmüş olmasıdır. Aynı zamanda her şeyin ilkesi suysa ve her yer tanrılar ile doluysa o halde su ilkesi bir tanrıdır. Tanrı ise her şeyi sudan yaratabilecek akıldır. Ruh da daima hareket halinde olan şeydir ve ölümsüzdür. Burada şunu da belirtmek gerekir ki Laertios’a göre Thales, ruhun ölümsüz olduğunu söyleyen ilk kişidir.

Anaksimandros

Laertios’un ifadesiyle ‘’ Praksiados’un oğlu Anaksimandros Miletliydi. Yunan kaynaklarına göre 42. olimpiyatin 3. yılında yani takriben MÖ 610 yıllarında doğmuştur. Kendisi hakkındaki su götürmez bilgilerden biri onun Thales’in halefi ve öğrencisi olduğu yönündedir. Coğrafya, Astronomi, Meteoroloji ve Biyoloji alanlarında döneminin en üst düzey bilgesiydi. Bununla ilgili olarak Cicero’nun aktardığı bir hikayaye kulak asacak olursak. Anaksimandros, Spartalıları yaşadıkları bölgede deprem olacağına dair uyarır ve kenti terk etmelerini tavsiye eder. Çok geçmeden şiddetli bir deprem baş gösterir ve tüm kent adeta enkaz alanına döner. Anaksimandros çok ilginç bir şekilde doğa üzerine eser kaleme almış muhtemelen ilk kişiydi. Bu oldukça ilginç bir bilgidir çünkü Yunanlılar arasında yazı yazmak veya kitap hazırlamak yaygın bir gelenek değildi. Bilgi birikimi çoğunlula öğretmenden öğrenciye aktarılan bir öğrenme silsilesiyle aktarılıyordu. Bununla yetinmeyip karaların ve denizlerin sınırlarını çizerek hazırladığı bir dünya haritası bile hazırlamıştır ancak maalesef bu harita da doğa üzerine yazdığı eser gibi günümüze ulaşamamıştır.

Anaksimandros’un dünya modeli ve haritasının tahmini çizimi

Hocası Thales’ten farklı olarak varlıkların ilkesinin su değil sınırsız ve sonsuz olan ve bilinemeyen bir şey olduğunu savunmuştur ve buna apeiron adını takmıştır. Daha önce belirttiğimiz üzere Thales, her şeyin arkhe’si sudur der. Anaksimandros ise ‘’Hayır, suyun bile ilkesi vardır ve onlar da sıcak ve soğuktur. Bunların ilkesi ve her şeyin ilkesi ise apeiron’dur.’’ der. Burada belirttiği kelime olan apeiron ile neyi kastettiğini tam olarak bilemeyiz zaten kelimenin referans gösterdiği şey tanımlanamayan, sınırsız ve sonsuz olan bir başka şeydir. Büyük ihtimalle Anaksimandros gözlemleyebildiğimiz şeylerin yine gözlemleyebildiğimiz bir maddeden oluşmuş olabileceğini düşünmüyordu çünkü maddelerin birbirine dönüşmesi yalnızca görünüşte bir değişimdir ve öz değişmez. Üzerinde yaşadığımız bu dünya belirsiz bir şeyden çıkmış olmalıdır ve yine o belirsiz şeye karışıp yok olacaktır ve bu döngü sonsuz sayıda tekrar edecektir. Her şeyin kendisinden çıktığı şey çıkarttığı şeylerden farklı bir doğaya sahip olmalıdır.

Yeryüzü ilk oluştuğunda nemli bir doğaya sahipti ve şimdiki okyanuslar da o nemden geriye kalan sıvıdır. Güneşin nemi ısıtması ve kurutması ve inceltmesi sonucu rüzgarlar oluşur. Yağmur güneşin buharlaştırdığı sıvının yükselmesi sonucu oluşurken şimşekler ise rüzgarın onları birbirinden ayırması sonucu oluşur. Gök gürültüsü ise bulutların çarpışmasından dolayı ortaya çıkar.

İnsanın ortaya çıkışı hakkındaki fikirleri ise çok daha ilginçtir çünkü bugünkü evrimsel bulgular ile uzaktan da olsa bir paralellik göstermektedir. Anaksimandros, en başta fikirlerini temellendirebilmek için insan dışındaki tüm hayvanların belli bir süre bakıma ihtiyaç duymadan da kendilerine bakabildiklerini ama insanın uzun süre bakıma ihtiyaç duymasından hareketle ilk insanların da balıkların karnında belli bir süre yaşadıklarını ve ergenlik dönemine vardıklarında olgunlaşmaları sonucu balıkların kabuklarının çatlamasıyla karaya çıktıklarını ileri sürmüştür. Ortaya çıkan yeni insan artık kendine bakabilecek denli olgunlaşmıştır. Sırf bu fikri yüzünden Anaksimandros, balık yemeyi bile yasaklamıştır. Bu konuda eklenebilecek son bir bilgi olarak şunu diyebiliriz: Anaksimandros balıklar ile insanların aynı özden oluştuklarını düşünmez yani bugünkü evrimsel literatürle söyleyecek olursak bunlar aynı primat canlıdan gelmezler ama ilk süreçte insanların balık karnında ortaya çıktığını ve gelişimlerini tamamlayana kadar orada kaldıklarını söyler. Bir kangurunun yavrusu büyüyene kadar onu kesesinde muhafaza etmesi gibi düşünülebilir.

Anaksimenes

En son Miletli filozofa yani Anaksimenes’e baktığımızda yarattığı felsefenin bir açıdan Thales’e yaklaştığını başka bir açıdan ise Anaksimandros ile benzediğini söyleyebiliriz. Her şeyin ilkesi yani arkhe’si olan şeyin sonsuz ve sınırsız olması bakımından Anaksimandros’a yaklaşıyorken bu ilkenin belirsiz olmayıp hava olduğunu dolayısıyla maddi bir ilke olduğunu düşünmüş olması bakımından da Thales’e yakınlaşır. Anaksimenes, havayı yalnızca bir ilke olarak düşünmez onun tanrısallığından da bahseder. Başka bir deyişle hava ilkesini tanrı yaratmamıştır tersine tanrıları yaratan güç hava ilkesidir. Hava aynı zamanda diğer formlara da rahatça dönüşebilmektedir. Eğer incelip hafiflerse ateşe dönüşür. Tam tersine yoğunlaşırsa suya dönüşür. Suyu ise biraz daha yoğunlaştırdığımızda toprağa dönüşmektedir. Toprak ve su bu şekilde form kazandıktan sonra geriye kalan bitkiler ve hayvanların oluşumunu kavramak kolay hale gelir.

Anaksimenes arkhe’sini tespit ettikten sonra birçok konuyu bu ilkeyi kullanarak açıklamıştır. Misalen gökcisimlerinin nasıl oluştuğunu açıklarken Yeryüzünden nemin giderek incelip yükselmesi ile ateşin oluştuğunu ve bu ateşin gökyüzüne yükselmesi sonucunda ise gökcisimlerinin oluştuğunu düşünmüştür. Bunun dışında Anaksimandros’tan farklı olarak dünyanın şeklinin silindir biçiminde değil havada asılı duran düz bir masa gibi olduğunu söylemiştir ve gökcisimlerinin yeryüzü etrafında döndüklerini ifade ederek kaybolduklarında yerin altına girmediklerini büyük yeryüzü şekillerinin görüntülerini engellemesi sonucunda görünemez hale geldiklerini söylemiştir.

Anaksimenes diğer Miletli filozoflar ile benzer şeyler söylemesine karşın fazla etkili olamamıştır bunun başlıca sebebinin dönemin siyasi çalkantıları olduğunu söyleyebiliriz zira Medler İyonya üzerinde ciddi bir tehtit haline gelmiştir ve bu tehtide rağmen Anaksimenes’in hala arkhe ile uğraşıyor olması çevresinde ona karşı tepkilerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Felsefe ve bilimin başlatıcıları olmalarına rağmen Miletli filozoflar hakkındaki bilgilerimiz maalesef bunlarla sınırlıdır. Hatta bazı bilgiler ihtilaflıdır. Mesela Anaksimenes’in doğum yılı gibi. Miletli filozofları hangi kaynaktan okursanız okuyun hep aynı şeyleri duyacaksınız çünkü bilgiler bu kadar. Onlar hakkındaki bilgileri de kendilerinden değil onlardan sonra doğmuş değerli yazarların onlar hakkındaki rivayetleri toparlaması sonucunda bilebiliyoruz. Dolayısıyla yazıyı burada bitiriyorum.

Bir sonraki yazıda buluşmak üzere

Kendinize iyi davranın

Yolda kalın!

Selamlar ve Sevgiler…

KAYNAKÇA:

✦Platon Öncesi Filozoflar, Friedrich Nietzsche, Pinhan yay.

✦Antikçağ Felsefesi, Çiğdem Dürüşken, Alfa yay.

✦Fragmanlar(Thales, Anaksimandros, Anaksimenes) pinhan yay.

✦Theogonia İşler ve Günler, Hesiodos, iş bankası yay.

✦Politika, Aristoteles, say yay.

✦Metafizik, Aristoteles, pinhan yay.

--

--