Sivri Dilli Filozof Herakleitos ve Fragmanları

REVAN
8 min readMar 10, 2022

Başlamadan evvel bu yazının bir de video versiyonunun olduğunu belirtmek istiyorum. Linkini şuraya bırakmış olalım: https://youtu.be/FG9ZD-YjCu8

Yapılan tüm felsefi tartışmaların özeti nedir? Sokrates bu soruya kendini bilmektir cevabını verirdi. Delphoi tapınağına altın harflerle yazılmış olan “Gnothi seauton” tümcesi bu anlamda neredeyse tüm filozofların en temel düşünce konusu olmuştur. Sokrates’ten önce Herakleitos’un “Kendimi keşfettim(fr. 101)” şeklinde bir nidası vardır. Yalnız Herakleitos burada “gnosis” kelimesini kullanmaz da onun yerine “edizesamen” fiilini kullanır. “Gnosis” kelimesi bilmek ya da tanımak şeklinde çevrilse de “edizesamen” kelimesi bir soruşturma sonucu elde edilen bilgiyi anlatmaktadır. Bu anlamda Herakleitos’un nidası kendimi sorguladım ve kendimi tanıdım anlamına gelir. Bu tümcenin İngilizce çevirisinde de aynı anlam yatmaktadır. Buna göre Herakleitos “I have sought for myself” demektedir. Gördüğümüz üzere burada İngilizce’de aramak, bir şeyin peşine düşmek anlamına gelen “seek” kelimesinin üçüncü hali kullanılmıştır. Herakleitos, kendini aramıştır ve araya araya kendini keşfetmiştir.

gnothi seauton!

Kendini aramanın ve soruşturmanın bir bedeli var mıdır? Felsefe Tarihi boyunca bunun hep bir bedeli olmuştur. Thales ile dalga geçen küçük Trakyalı köleden başlayan, Protagoras’ın düşüncelerinden dolayı kaçmak zorunda kalmasına, Anaksagoras’ın bir gök taşını incelemesi sonucu dinsizlikle suçlanmasına, Socrates’in idamına, büyük filozof Aristo’nun aynı sebeplerden Atina’dan kaçmak zorunda kalmasına ve hatta nispeten biraz daha yakın bir tarihte Spinoza’nın kendi Yahudi cemaatinden aforoz edilmesine varan o geniş düşünce tarihi spektrumunda kendini aramanın ve sorgulamanın her zaman bir bedeli olmuştur. Herakleitos bu bedeli hüzün ile ödemiştir. Theophrastos ona “melankholia” atfetmiştir ve bu nedenle felsefe tarihinde “ağlayan filozof” olarak hatırlanır. Bunun tersi tarafta ise Demokritos durmaktadır. Birine ağlayan filozof denmişse diğerine de “gülen filozof” denmiştir. Herakleitos dünyanın haline üzülmüştür ve bu yüzden ağlamıştır oysa Demokritos yaşamı başıboş görmüştür ve ona gülmüştür.

Herakleitos, Antik Yunan dünyasında başka bir bilim dalı ile ilgilenmeksizin yalnızca felsefenin kendisi ile ilgilenmiştir. O dönemde bilim ile felsefenin ayrımı yapılabiliyor olsaydı muhtemelen Herakleitos’tan önceki filozofları başka şekillerde hatırlıyor olacaktık. Mesela Thales’i bir gökbilimci olarak hatırlayacaktık, Anaksimandros’u bir jeolog olarak, Pisagor’u bir matematikçi olarak ve Ksenophanes’i bir şair olarak. Oysa Herakleitos bütünüyle bir filozof olarak yaşamıştır. Şimdi bu mistik, karanlık ve gizemli dahinin öncelikle bir insan olarak yaşamını ele alalım sonrasında ise onun zihninin derinlerine inelim ve onu anlamaya çalışalım.

Yaşadığı dönem bir muamma konusu olduğundan burada farklı yazarların aktardığı farklı rivayetlerin hepsine değinip yazıyı iyice akademik makale formatına taşımayacağım. Bu nedenle Herakleitos’un Parmenides’ten biraz önce, Ksenophanes ve Pisagor’dan biraz sonra etkin olduğunu bilmemiz yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Herakleitos, Ephesos kentinin yerlisiydi ve Ephesos’un kurucusu olan ailenin bir üyesiydi. Bu nedenle onun oldukça soylu bir aileden olduğu ve kendi döneminin en üst düzey aristokratlarından biri olduğu söylenebilir. Ancak o bu statüye hiç değer vermemiş ve kendi yöneticilik hakkını küçümseyici bir üslupla kardeşine bırakmıştır. Yaşadığı süre boyunca dışarıdan gelen hiçbir şöhrete değer vermemiş ve büyük kalabalıkları sürekli olarak küçümsemiştir.

Diogenes Laertios’tan öğrendiğimiz bir hikayeye göre Herakleitos, Artemis Tapınağına inzivaya çekildiği günlerin birinde çocuklarla aşık kemiği oynamaya başlar. Bu durumu gören Ephesoslular meraklarından dolayı Herakleitos’un yanına gelirler. Herakleitos ise sözlerine kızgın bir şekilde başlar ve şöyle der: Ne bakıyorsunuz lanet olasıcalar? Böylesi aranıza katılıp politika yapmaktan daha iyi değil mi? Herakleitos kitlelere karşı duyduğu bu nefretten dolayı onların arasında yaşamak istemez. Onun yerine çocuklar ile vakit geçirmeyi yeğler.

Bilgelik nedir, çok şey bilmek aklı eğitir mi? Herakleitos, çok şey bilmeyi övünülecek bir şey olarak görmez ve hatta bunu küçümser gibi konuşur. Çok şey bilmek aklı eğitmez der zira çok şey bilmek aklı eğitseydi önce Ksenophanes’i eğitmesi gerekirdi. Hesiodos çok şey bilir ve hatta birçoklarının öğretmenidir ancak daha gece ile gündüzün ne olduğunu bilmemektedir. Gece ile gündüzün bir ve aynı şey olduğunu kavrayamamıştır. Dolayısıyla çok şey bilmek Hesiodos’u da eğitmemiştir hatta Pisagor’u da eğitmemiştir ve Pisagor yalancıların en önde gidenidir.

Bilgelik yani sophia, başkalarının dizinin dibine oturarak elde edilemez o ancak içten dışarıya taşıp gelen bir surette mümkün olabilir. Bilge, gözünü tek ve değişmeyen gerçek olan logos’tan ayıramaz ve ayıramadığı için empirik bilgi de değersizdir onun için. Bilgelik kendi kendini araştırmanın sonucunda mümkün olabilir ve ancak bir içsel kavganın ve arayışın ürünü olabilir. “Kendimi bir araştırma konusu gibi araştırdım ve keşfettim” derken Herakleitos yine bu içsel soruşturmaya temas ediyordu.

Değişmez olan logos orada, insanların gözlerinin önünde olduğu halde insanlar kavrayışlarıyla körler ve sağırlar gibi olduklarından logos’u asla göremezler. Her şey bu logos vasıtasıyla gerçekleşse bile onlar bunu anlayamazlar. Logos söz konusu olduğunda bu insanların uyanık veya uykuda olmaları arasında da hiçbir fark yoktur çünkü gerçeği duyduklarında bile uykuda olan bir insan gibi davranırlar. Bu nedenle Herakleitos şu atasözünü onlara yakıştırır: παρεόντας ἀπεῖναι (pareóntas apeínai) “onlar varken yoklar” Bunun dışında yine bu kitleler için “eşekler samanı altına tercih ederler” demektedir. Ya da başka bir fragmanda “köpekler tanımadıkları kişilere havlarlar” demektedir.

Herakleitos’un fragmanlarını okumaya karar verdiğinizde yüksek ihtimalle bu kapalı, bilmeceler ile dolu olan, ağır söz sanatları ve benzetmeler ile örülü dil karşısında şaşıracaksınız. Bu bilmeceli dili tercih etmiş olmasının sebebi bir ihtimalle onu asla anlayamayacak olan kalabalık kitlelerin yapıtının kapısından içeriye girememesini sağlamaktır çünkü insanların düşüncelerinin çocukça oyunları kendisini anlamasına engel olacağından yalnızca ehil kimselerin kendisini anlamaya çalışmasını istemiş olmalıdır. Bu şekilde bir dil kullanarak bir kez daha kalabalıkları hor gördüğünü, onları küçümsediğini belli etmeye çalışmış gibidir. Zeka geriliğinden muzdarip olan yığınlar onu anlasın diye kendisini küçülterek onlara sunmak şüphesiz ki Bilge bir insana yakışmayacaktır. Kaldı ki hakikat basite indirgenerek anlatıldığında bu artık hakikatin kendisi olmayacaktır. Onun seyreltilmiş hali olacaktır ve bu da hakikat olamaz. Yine başka bir fragmanında geçtiği üzere: Delphoi tapınağının efendisi sözünü ne saklar ne de gizler yalnızca işaret eder.(fr. 93) Herakleitos burada aynı şeyi yaptığını söylemek ister gibidir yani sözü ne gizler ne de aşikar eder ancak ona işaret eder ki yalnızca ehil kimseler onu anlamaya çalışsın.

Logos, Ateş ve Tanrı

İyonya felsefesi en temelde doğa üzerine felsefedir. Karşılaştığımız bütün filozoflar bir şekilde her şeyin kendisinden çıktığı bir ilk nedeni arıyorlardı. Herakleitos’un fragmanlarından anladığımız kadarıyla kendisi açıkça bu ilkenin ateş ilkesi olduğunu söylemiştir. Her şey ateşten çıkmıştır ve her şey ateş ile birleşecektir. Ancak Herakleitos, her şeye sebep olan ilke olarak ateşi gösterdiğinde bu ateşin bir varlık olduğunu düşünmemiştir çünkü ateş başlı başına bir oluştur. Böylece aslında varlık yoktur oluş vardır tartışması buradan çıkmaktadır çünkü ateş eğer bir oluşsa ve her şey ateşten çıkıyorsa bu durumda her şeyin bu şekilde bir oluşla açıklanması gerekir. Bu durum daha sonra “Parmenides” tarafından şiddetle eleştirilecek ve varlık vardır oluş yoktur tartışmasına dönecektir.

Ateşin kendisi sahip olduğu kuvvet, hareketlilik ve canlılık ile her şeyin değişmesini veya oluşmasını sağlarken kendinden eksilmez. Değişmeden capcanlı kalabilmektedir. Bunu şu fragmandan anlayabiliyoruz: Her mal altın ile altın ise her mal ile takas edilebilir. Aynı şekilde ateş de her şey ile takas edilebilir (fr. 90). Ateş aynı zamanda yaratıcı bir tanrısal akla sahiptir ve bu akıl logos’tur. Ancak logos bu yaratım süreçlerinde bir amaç taşımaz dolayısıyla belli ve planlanmış bir yaratım göstermez çünkü “zaman dama oynayan bir çocuktur. Krallık gücü bir çocuğun gücüdür.” (fr. 52)

Fragmanları okurken Herakleitos’un tanrı, logos ve ateş kelimelerini sıklıkla kullandığını görürüz. Peki ama bunlar arasındaki ilişki nedir veya bunlar arasında bir ayrım var mıdır? Anlaşıldığı kadarıyla Herakleitos, Tanrı derken bir logos-ateş ikililiğini anlamıştır. Logos ise söylediğimiz üzere tanrısal bir akıldır ve evrendeki tüm değişimlere sebep olan ama kendisi değişmeden kalan bir değişmezlik yasasıdır. Ateş ise her şeyin üstündedir ve her şeye aşkındır. Dolayısıyla özetleyecek olursak, logos ateşin kendisidir ve logos ateşin aklıdır. Tanrı ise evrene eş olan varlıktır. Burada gördüğümüz üzere iki önemli sonuç çıkmaktadır. İlki Herakleitos’un panteist bir bakış açısına sahip olduğudur. İkincisi ise her şeye sebep olan ilkeyi yani ateşi üçlü bir formda bize sunmuş olmasıdır. Buna üçlü birlik de diyebiliriz ki Hristiyanlık dininde inanılan Tanrı kavramı tam da bu şekilde bir üçlemeye sahiptir.

Karşıtların Birliği

Herakleitos’tan önce Anaksimandros arkhe’sine apeiron demiştir. Apeiron niteliksizdir ve belirsiz olan bir ilkedir. Ona hiçbir nitelik yüklenemez çünkü niteliği olan her şey doğar ve ölür. Anaksimandros devamında bu belirsiz ilkeden doğan her şeyin bir adaletsizlik olduğunu ve bu adaletsizliğin kefaretini yok olarak ödediğini söylemiştir. Buna göre belersizlikten doğan karşıtlıkların kendileri de birer kötülüktür. İşte tam burada Herakleitos’un karşı çıkışına tanık oluyoruz çünkü Herakleitos’a göre karşıtlıklar hiçbir şekilde kötü değildir tam tersine karşıtların varlığı bir araya gelmeleri sonucu uyuma dönüşecektir. “Savaş her şeyin babası ve kralıdır” (fr. 53) derken Herakleitos tam da bunu kastetiyordu. Yine aynı şekilde Homeros’a şu yönden karşı çıkar: Homeros, tanrılarla insanlar arasındaki çatışma keşke son bulsaydı derken yanılmaktadır çünkü böyle söyleyerek her şeyi yok etmektedir (fr. 43).

Başka bir fragmanda bu karşıtların birliğini şöyle anlatmaktadır: “Uzlaşmaz şeylerin kendi aralarında nasıl uzlaştığını anlamazlar. Karşıt dönüşlerin uyumu; yay ve lirdeki gibi.” (fr. 51) Bilindiği üzere bir yay veya bir lir ağaç kısmından ve kiriş kısmından oluşmaktadır. Kiriş kısmı ağacı çekmek suretiyle gererken ağaç kısmı da aynı tepki ile kiriş kısmını çekmekte ve bu yolla germektedir. Bütün bu gerginlikten bir uyum doğmaktadır. Lir denen müzik aleti çok güzel bir ses çıkarabilmektedir ve bir yay iyi bir av aleti olarak kullanılabir ancak nihayette o bir gerginliğin, bir karşıtlığın ve bir savaşın sonucudur. Karşıtların bir uyum oluşturmasından sonra Herakleitos karşıtların aslında aynı şey olduğunu söylemektedir.

Buna göre mesela gece ve gündüz aslında aynı şeylerdir. İnen ve çıkan yolun bir ve aynı olması gibi. Eğer yokuşun aşağısından yola bakarsanız bu yolun çıkan bir yol olduğunu düşünürsünüz ancak yukarıdan bakarsanız bu yolun inen bir yol olduğunu göreceksiniz. Son tahlilde ise bu yol aynı yoldur. Görünüşü nereden baktığınıza göre değişse de aslında aynı yoldur. Bu düşünce tarzı daha sonra Protagoras ile zirve kazanacaktır çünkü Protagoras “İnsan her şeyin ölçüsüdür” diyecektir. İnsan zihni ve duyuların işe karışması sonucu fenomenlerin algılanış biçimi farklılık gösterebilmektedir. Dışarıdaki soğuktan gelen biri için içerideki hava çok sıcakken içeride uzun saatler boyunca oturmuş biri havanın ılık ve belki soğuk olduğunu düşünecektir.

Sonuç bağlamında birkaç şey söylemek gerekirse Herakleitos, kendine has üslubu, aykırı ve karanlık kişiliği, anlaşılması zor fragmanları ve bilmece gibi dili ile kendi çağının çok ötesinde bir filozoftu. Ondan günümüze pek çok fragman kalmıştır ve bu fragmanların bazıları tek cümleden oluşmasına rağmen şiirsel düz yazı stili bu yüzyılda bile zevkle okunmaktadır ve hala birçok düşünürü etkisi altına almaktadır. Özellikle Nietzsche üzerindeki etkisi asla görmezden gelinmemelidir. Nitekim Nietzsche sahip olduğu kişiliği, sert mizacı ve sivri dili ile tam anlamıyla bir modern Herakleitos’tur. Herakleitos, zaman dama oynayan bir çocuktur derken Nietzsche, neredeyse aynı benzetmeyi kullanarak deniz kenarında kendisine kumdan kaleler yapan sonra da onu bir darbede yıkan bir çocuğa benzetir.

Herakleitos’un kendi kendini keşfeden ve kendi kendini eğiten zihninden süzülmüş olan o fragmanlardan bazıları ile sizi baş başa bırakıyorum.

  • Her sürüngen kırbaçlanarak otlağa güdülür (fr. 11)
  • Deniz hem en saf hem de en kirli sudur. Balıklar için içilebilir ve can verici; insanlar için içilemez ve öldürücü (fr. 61)
  • Tanrı, gece ve gündüz, yaz ve kış, savaş ve barış, tokluk ve açlıktır. Ancak o, ateşin yaktığı bir tütsüden yayılan ve herkesin kendince ad verdiği koku gibi başkalaşır (fr. 67)
  • Maymunların en güzeli ve insanların en çirkini soyca aynıdır (fr. 82)
  • Ruhları barbar olanların gözleri ve kulakları kötü tanıklardır (fr. 107)
  • İnsanın karakteri kaderidir (fr. 119)
  • Doğa saklanmayı sever (fr. 123)

Felsefe Tarihi Serimizden bu seferlik bu kadar bir sonraki sefere Oluş-Varlık tartışmasında Herakleitos ile tam zıt tarafta oturan filozofu yani Parmenides’i anlatacağız. Kendinize iyi davranın, yolda kalın, selamlar ve sevgiler.

KAYNAKÇA:

✦Platon Öncesi Filozoflar, Friedrich Nietzsche, Pinhan Yayıncılık, 2. Basım, Mart 2019, çev: Nur Nirven, sayfa: 183–203

✦Veritas Yunan ve Latin Klasikleri Fragmanlar Herakleitos, Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1. Basım, Kasım 2014

✦Yunan Felsefe Tarihi Sokrates Öncesi İlk Filozoflar ve Pythagorasçılar, W. K. Guthrie, Kabalcı yayınevi, çev: Ergün Akça, 1. Baskı, Kasım 2011, sayfa: 410–499

✦Antikçağ Felsefesi, Çiğdem Dürüşken, Alfa yay, 4. Basım, Temmuz 2020, sayfa: 94–104

--

--